top of page

Mal Rejimi Sözleşmesinin Temel Unsurları ve Miras Payları Üzerindeki Etkisi



Evlilik birliği eşler açısından birçok değişikliği beraberinde getirmektedir. Eşler arasında kurulan evlilik birliğinin en önemli sonuçları boşanma veya eşlerden birinin ölümü durumunda kendini gösterecektir. Her ne kadar ülkemizde bu konular üzerinde durulması veya konuşulması etik ve toplumsal değerler açısından eleştirilse de kulaktan dolma bilgilerle ortaya çıkan bilgi boşluğunun doğru bir şekilde tamamlanması gerektiği düşüncesindeyim. Bu konu kapsamında eşler arasında gerçekleştirilebilecek olan mal rejimi sözleşmesi ve mal rejimi sözleşmesi yapılırken dikkat edilmesi gereken hususların yanı sıra yapılan mal rejimi sözleşmesinin miras hukuku açısından etkileri üzerinde durmaya çalışacağım.

Öncelikle açıklamak gerekirse; şu anda yürürlükte olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nda yasal mal rejimi olarak Edinilmiş Mallara Katılma Rejimi kabul edilmiştir. Yani başka bir şekilde ifade etmek gerekirse 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun kabul edilmiş olduğu tarihten itibaren gerçekleşecek olan evliliklerde eşler arasında herhangi bir mal rejimi sözleşmesi yapılmadığı sürece edinilmiş mallara katılma rejiminin geçerli olduğu kabul edilecektir.

Peki edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olunması ne ifade etmektedir? Edinilmiş mallara katılma rejimi başka bir makalede ayrıntılı olarak ele alınacaktır ancak kısaca ifade edilecek olursa; bu rejim kapsamında eşlerin sahip oldukları 2 farklı malvarlığı değeri bulunmaktadır. Bunlardan birincisi kişisel malları, ikincisi ise edinilmiş mallarıdır. Edinilmiş mallara katılma rejiminde eşlerden her biri diğer eşin mal rejimi süresince edindiği mallara ait artık değerin yarısı üzerinde hak sahibi olurlar. Artık değer ifadesi ile anlatılmak istenen edinilmiş malların toplam değerinden bu mallara ilişkin borçların çıkarılmasından sonra kalan miktardır. Eşlerden biri diğerine ait bir malın edinilmesine, iyileştirilmesine veya korunmasına hiç ya da uygun bir karşılık almaksızın katkıda bulunmuşlarsa bu katkı oranında da alacak hakkı gündeme gelecektir.


Ancak taraflar yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimine tabi olmak istemeyebilirler. Bu noktada evlilikten önce veya evlendikten sonra karşılıklı olarak bir mal rejimi sözleşmesi düzenleyebilirler.


Mal rejimi sözleşmesi resmi şekilde yapılmak zorundadır. Resmi şekil ile kast edilen noter huzurunda onaylama veya düzenleme şeklinde yapılabileceğidir. Mal rejimi sözleşmesi yapılabilmesi için mutlaka nişanlılık statüsüne sahip olunması da gerekmez.

Her ne kadar taraflar arasında sözleşme serbestisi olsa da bu eşlerin evliliklerinin mal rejimsiz yürümesine karar verebilecekleri anlamına gelmemektedir. Mal rejimsiz olmayacağı gibi eşler kanunda düzenlenmeyen yeni bir mal rejimi de yaratamazlar. Sözleşme serbestisi bu konuda belirli sınırlar içinde etkinliğini gösterir.


Kanunda mal ortaklığı, mal ayrılığı ve paylaşmalı mal ayrılığı rejimleri seçimlik olarak düzenlenmiştir. Taraflar işbu rejimlerden birini tercih etmek yerine yasal mal rejimi olan edinilmiş mallara katılma rejimi üzerinde kanunun izin verdiği ölçüde değişiklikte de bulunabilirler buna bir engel bulunmamaktadır. Örneğin eşler yine edinilmiş mallara katılma rejimini kabul edip normal şartlar altında edinilmiş mallara dahil olan ’kişisel mallarının gelirlerinin’ evlilik birliğinde kişisel mal olarak kabul edileceğini yapacakları mal rejimi sözleşmesi ile kararlaştırabilirler.


Noterde düzenleme veya onaylama şeklinde yapılacak olan mal rejimi sözleşmesinin mahkeme tarafından onaylanması gibi bir zorunluluk bulunmamaktadır. Önemli olan söz konusu mal rejimi sözleşmesinde eşlerden her birinin imzasının olmasıdır. Ancak yapılan mal rejimi sözleşmesi eşler için ebediyen dönüşü olmayan bir hukuki düzenleme değildir. Eşler diledikleri zaman anlaşmak suretiyle mal rejimi sözleşmesini değiştirebilir veya ortadan kaldırabilirler. Yeter ki; yapılacak değişiklik veya ortadan kaldırma işlemi konusunda söz konusu sözleşme yapılırken uygulanan resmi şekil zorunluluğu yine aynı şekilde yerine getirilmiş olsun.


Okuma yazma bilmeyen şahısların da mal rejimi sözleşmesi yapması mümkündür. Ancak bu noktada yine resmi şekil şartlarından düzenleme biçimine uyulması gerekir, onaylama şeklinde yapılması durumunda söz konusu mal rejimi sözleşmesi geçerli olmayacaktır.


Mal rejimi sözleşmelerinin miras hukuku üzerindeki etkisine bakılacak olursa yapılan mal rejimi sözleşmesinin diğer eşi aynı zamanda miras payından da yoksun bıraktığı gibi bir algı oluşmaktadır. Ancak bu noktada dikkat edilmelidir ki mal rejimi sözleşmesi yapılmış olması olası bir ölüm durumunda eşlerin birbirlerine mirasçı olmalarına engel teşkil etmez.


Türk Medeni Kanunu uyarınca miras üzerinde ölüme bağlı tasarrufta bulunulması ciddi sınırlara tabidir. Mirasbırakan kendi dilediği şekilde bütün varlığını bir kimseye bırakamaz. Yasal düzenlemeler uyarınca bazı mirasçılar korunmaktadır ve onlar saklı paylı mirasçı olarak ifade edilmiştir. Saklı paylı mirasçılar mirasçının eşi, altsoyu, ana ve babasıdır. Mirasbırakan her ne tasarrufta bulunmak isterse istesin saklı paylı mirasçılarının paylarını zarara uğratacak bir düzenleme yapamaz, yapmış olduğu taktirde saklı paylı mirasçılar bu konuda haklarını talep ederek, söz konusu işlemi kendi paylarını aştığı ölçüde iptal ettirebilirler.


Ölüm durumunda eşin mal varlığı üzerinde 2 farklı tasfiye işlemi uygulanmaktadır. Bunlardan ilki eşler arasında kabul edilen mal rejiminin tasfiyesidir. Mal rejimi tasfiyesi esasen ilk paylaşımı oluşturur. Benimsenen mal rejimine göre eşler kendi mallarını varsa ortak mallarını ayırırlar. Mal rejimi tasfiyesi tamamlandıktan sonra bu sefer ölen eşten geriye kalan mal varlığı(tereke) mirasçılar için paylaştırılır. Bu noktada söz konusu mirasçılara eş de dahildir. Bu durumda eş her iki tasfiye işleminde de bulunmaktadır. Yani seçilecek olan mal rejimi sözleşmesi sadece ilk paylaşım bakımından sonuç doğurur. İkinci paylaşıma geçildiğinde mal rejimi sözleşmesi geride kalmış olur ve mirasçılık hakları gündeme gelir. Bu ikili tasfiye sistemi karıştırılmamalıdır.


Eşlerin yapmış oldukları mal rejimi sözleşmesi ile mal ayrılığı rejimini kabul etmiş olduklarını düşünelim. Mal ayrılığı rejiminde her bir eşin ayrı malvarlığı bulunmaktadır ve eşler borçlarından bireysel olarak sorumludur. Malvarlığı açısından sanki evlilik olmamış gibi bir ilişki gündeme gelir. Mal ayrılığı rejiminde eşler edinilmiş mallara katılma rejiminde olduğu gibi birbirlerinden değer artış payı talep edemezler. Yani kısaca mali açıdan birbirinden tamamen bağımsız iki birey söz konusudur. Böyle bir mal rejiminin seçilmiş olması eşlerin evlilik birliğine uyguladıkları mali yöntem çerçevesinde miras payları açısından da aynı yönde sonuçlar doğuracağı şeklinde yorumlanmaya açık olsa da bu iki paylaşımın birbirinden bağımsız iki işlem olduğu gözden kaçırılmamalıdır. Örnek kapsamında mal ayrılığı rejimine tabi eş ilk paylaşımdan bir varlık elde edemese de mal rejimi tasfiyesi sonunda yapılacak ikinci paylaşım bakımından mirasçılık statüsünü koruyacaktır.


Yukarıda açıklandığı üzere mal rejimi sözleşmeleri ile miras hukuku kuralları her ne kadar birbirlerine etkide bulunsalar da ayrı birer hukuki müessese olarak dikkate alınmalıdır. Şayet eşlerin mal rejimi sözleşmesi yapma maksatları sadece diğer eşi miras payından yoksun bırakmaya dayanıyorsa bu konuda beklemiş oldukları sonucu elde edemeyeceklerdir. Miras Hukuku sınırlarına uygun bir şekilde tasarrufta bulunmaları veya diğer eş ile mirastan feragat sözleşmesi yapmaları bu konuda bir nebze daha amaca hizmet edecektir.


Yasal Uyarı: İşbu makale başka bir internet sitesinde ancak makalenin yer aldığı internet adresi linkini içeren aşağıdaki ifadeye yazının başında veya sonunda belirgin bir şekilde yer verilmesi şartıyla yeniden yayımlanabilir veya basılabilir.




Öne Çıkanlar
Son Paylaşımlar
Arşiv
Anahtar Kelime Ara
bottom of page