top of page

Muris Muvazaası Nedeniyle Tapu İptal Tescil Davası


Muris muvazaasında miras bırakanın asıl amacı mirasçılarını aldatmak, mirasçılarından mal kaçırmaktadır. Daha basit bir şekilde anlatmak gerekirse en yaygın görülen ve uyuşmazlık konusu olan hali bir aile büyüğünün vefat etmeden önce mevcut taşınmazını diğer çocuklarından mal kaçırma kastı ile çocuklarından sadece birinin ve/veya birkaçının üzerinde devretmesi ve diğer çocuklarını miras hakkından mahrum bırakması şeklinde görülmektedir. Miras bırakan vefat etmeden önce genellikle satış veya ölene kadar bakma sözleşmesi yaparak işbu devri gerçekleştirmektedir. Görünüşte sanki bir satış ve/veya ölene kadar bakma sözleşmesi varmış gibi görünse de mirasbırakanın aslında gerçek amacı bağış yapmaktır. Ancak görünürdeki sözleşme yasal kurallarına uygun yapılmış olsa dahi gizli sözleşme eğer yasal şekil kurallarına uygun yapılmazsa, gizli sözleşme yasal şekil kurallarına uygun olmadığından geçersiz kabul edilecektir. Yine aynı şekilde görünüşteki sözleşme yani satış aslında mirasbırakanın gerçek iradesini yansıtmadığından yani muvazaalı olduğundan o da geçersiz kabul edilecektir.


Böyle bir durumda saklı paylı mirasçı olsun ya da olmasın miras hakkı zedelenen kişinin yapılan devrin iptal edilip, miras payı oranında hakkını geri kazanabilmesi için muris muvazaası nedenine dayalı olarak tapu iptal ve tescil davası açması gerekliliği ortaya çıkacaktır. O halde muris muvazaasının varlığından söz edilebilmesi için dört unsurun bir arada bulunması gerekmektedir. Bu dört unsur; görünüşteki işlem, mirasçıları aldatma kastı, muvazaa anlaşması, ve gizli sözleşmeden oluşmaktadır. Bu unsurların içinde en önemlisi ve davayı açan tarafından mutlaka ispat edilmesi gereken murisin, mirasçıları aldatma kastıdır. Yani mirasbırakanın o devri yaparken mirasçılarını aldatma kastı ile hareket ettiğinin, yani amacının mirasçılarından mal kaçırmak olduğunun davacı tarafından mutlaka ispat edilmesi gerekmektedir. Ancak mirasbırakan o devri mal kaçırma amacıyla değil de örneğin bir hata sonucu, bir hile ile ya da vekalet yetkisinin kötüye kullanılması vb. nedenlerle yapmışsa bu gibi nedenlere dayalı açılacak olan tapu iptal tescil davalarında bütün mirasçıların davada yer alması yani tereke adına dava açılması gerektiğinden eğer davacı sadece kendi miras payı oranında tapu iptal ve tescilini talep etmişse davasının usul yönünden reddedilmesinin kaçınılmaz olacağı mutlaka dikkate alınmalıdır.


Bu durumda mirasçıları aldatma kastı, mal kaçırma kastı nasıl ispat edilir sorusu hemen akla gelmektedir. İspat bakımından tanık dahil her türlü delile başvurulması mümkündür. Devir yapılırken gösterilen satış değerinin düşük olması tek başına muris muvazaasının ispatı için yeterli değildir. İspat bakımından mirasbırakanın devir tarihinde böyle bir satışı gerektirecek herhangi bir borcunun, ihtiyacının bulunup bulunmadığı, satış bedelinin mirasbırakanın hesabına yatırılıp yatırılmadığı, devir yapılan kişinin böyle bir alım gücüne sahip olup olmadığı vb. hususların araştırılıp ortaya konulması ispat bakımından oldukça etkili olacaktır. Bu kapsamda ekonomik ve sosyal durum araştırması yapılması, kişilere ait banka hesaplarının incelenmesi dayanılabilecek deliller arasında bulunmaktadır. Dava açılır açılmaz herhangi bir hak kaybı yaşanmaması adına dava konusu taşınmazın üçüncü bir kişiye devrinin önlenmesi için tapu kaydına tedbir talep edilmesi de yerinde olacaktır.


Mirasbırakan tarafından devir yapıldıktan sonra, ilk devir yapılan kişinin gidip bir başkasına daha devir yapması gündeme gelebilmektedir. Böyle bir durumda açılacak olan muris muvazaasına dayalı tapu iptal tescil davasının dava tarihi itibariyle kayıt sahibi kimse ona yöneltilmesi gerekmektedir. Yani son kayıt sahibi işbu davanın davalısı konumunda olacaktır. Taraf teşkili bakımından sorun yaşanmaması için dava açılmadan önce tapu kayıtlarının kontrol edilmesi yerinde olacaktır. Son olarak belirtmek gerekmektedir ki; muris muvazaasına dayalı açılacak olan tapu iptal ve tescil davaları herhangi bir süreye tabi değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 2014/1-560E. ve 2015/2371 sayılı ilamına göre;


"...uyuşmazlık, açılan muvazaa davasının dava açma hakkının kötüye kullanılması ve makul sürede dava açılmaması nedneiyle reddi kararının yerinde olup olmadığı; buna göre işin esasına girilerek muvazaa iddiasının araştırılmasının gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır. Muvazaa iddiasına dayalı davaların da zamanaşımına ve hak düşürücü süreye tabi olmaksızın her zaman açılabileceği yargısal uygulamayla benimsenmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.6.1983 gün ve 479/719 sayılı kararında da belirtildiği üzere muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zamanın geçmesi ile görünürdeki işlemin geçerli hale gelemeyeceği kuşkusuz bulunduğundan muvazaa iddiası her zaman ileri sürülebilir. Bu nedenle muvazaa iddialarında zamanaşımı kabul edilmemiştir..."


Yasal Uyarı: İşbu makale başka bir internet sitesinde ancak makalenin yer aldığı internet adresi linkini içeren aşağıdaki ifadeye yazının başında veya sonunda belirgin bir şekilde yer verilmesi şartıyla yeniden yayımlanabilir veya basılabilir.


Kommentare


Öne Çıkanlar
Son Paylaşımlar
Arşiv
Anahtar Kelime Ara
bottom of page